Çoğumuz, yaşıtlarımız bizden daha ilerdeymiş ve biz onların birçok alanda gerisinde kalmışız gibi hissederiz. Millet uzaya çıkmıştır; biz olduğumuz yerde dönüyoruzdur. Sizden genç olanlar çok iyi yerlere gelmişlerdir ve ihtişamlı özgeçmişlere, inanılmaz kariyerlere sahip olmuşlardır. Aklımız almaz, bunlar ne ara buralara geldi diye içimiz içimizi yer ve farklı bir boyutta yaşayıp yaşamadıklarını sorgularız. Dünyanın hızla dönmesi insanoğlunun geride kaldığını göstermediği gibi birilerinin bizden önde olması, hayallerimize bizden birkaç basamak ileride olması, bizim geciktiğimiz anlamına gelmez. Çoğu zaman bizlerde geç kalmışlık hissine sebebiyet veren insanoğlu, hayallerimizi ertelememize ve onları unutup bir köşeye atmamıza neden olmamalı. Evet, gökteki güneş bir gün daha bize elveda ediyor. Evet boşa geçirdiğimiz bir gün daha ellerimizden kayıp gidiyor ve gecikmişlik hissi bir gün daha tüm bedenimize siniveriyor. Peki köşeye çekilip vahlanmak, ağlamak ya da geçmişi geri getirmeyi umut etmek bize ne kazandıracak? Geçmişi geri getirebilsek yapabilecek miyiz ertelediğimiz tüm şeyleri? Vahlanmak, ağlamak teselli edecek mi bizleri? Vazgeçmek için ürettiğimiz bahanelerin arkasına gizlenmemeliyiz. Tolstoy ona hediye edilen bisikleti kar beyazı sakalıyla 67 yaşında sürmeyi öğrendi. 67 yaşında bisikleti öğrenmesinden esinlenerek “Tolstoy’un bisikleti” denilen bir kavram oluşmuş, “hiçbir şey için geç değil” anlamına gelen… Bir şeyler için geç kaldığını düşündüğünde Tolstoy’un bisikletini aklına getir! Peki nedir bu kavram ve nasıl ortaya çıkmıştır? “Bütün mutlu aileler birbirine benzer ama her mutsuz ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Tüm zamanların en büyük roman yazarlarından biri sayılan 1828-1910 yılları arasında yaşamış olan Lev Tolstoy’un, Anna Karenina adlı eserinin ilk cümlesi ve çoğu kişiye göre edebiyat tarihinin en iyi giriş cümlesinden biri kabul edilir. Tolstoy daha ilk cümlesinden, mutluluk kadar mutsuzluğun da, aile yaşamının normali olduğunu ve hatta daha da ilginç olduğunu ilan ediyor okuyucusuna. İşin ilginç tarafı sadece Anna Karenina’nın değil, edebiyat tarihçilerine göre kendisinin de hayatının son döneminde, örneğine az rastlanan mutsuz bir özel yaşamı olmuş. Tolstoy üzerine yazmanın sebebi edebi dehası değil, “bisikleti” aslında… Bisiklet sürmeyi öğrenme hikayesi…

Yazar 67 yaşında 7 yaşındaki oğlu Vanichka’yı kaybeder ve yaşadığı derin üzüntüden çıkmasına yardımcı olması için Moskova Bisikletseverler Derneği, yazara bir bisiklet hediye eder. Tolstoy, evladının yası ve 67 yaşı bir yana, kendini bu işe verir ve günlük işlerini bitirir bitirmez, köylülerin şaşkın bakışları altında her sabah evinin bahçesi boyunca bisiklet sürer. Bilindik bir öğrenmenin yaşı yok hikayesi özünde… Ama farklı kılan belki de ilklerden biri olması. Bir de, 1895 yılının Rusya’sında olduğu düşünülürse… Bembeyaz, uzun sakalıyla Tolstoy’un iki teker üzerinde dengesini bulmaya çalışması, tek kelimeyle etkileyici. Hayalimde canlandırmaya çalışıyorum şimdiki zamanla ama biraz haksızca olacak tabii, onca modernite algısı var arada ama olsun biz yine hayal edelim… Seksenlerine merdiven dayamış babalarımızın, dedelerimizin eski tip, çelikten yapılma, koca tekerlinin üstüne çıkması gibi göründü gözüme. Dayımın da bu tip bir bisikleti olması eski bisikletlere dair benim aklımda kalan. Ama eminim ki burada bahsi geçen bisiklet daha eski ve dengeyi bulmak açısından daha zor. Yaşına başına bakmadan giriştiği işi eleştirenlere karşı Tolstoy’un şöyle dediği rivayet olunur: “Öyle sanıyorum ki, neşemi, tasasızlığımı paylaşmak benim hakkımdır ve bir çocuk gibi kendinden memnun olmanın yanlış bir tarafı olamaz”. Çeviri üstüne çeviri nedeniyle anlam kayması artmasın diye ingilizcesini de yazalım: “I feel that I am entitled to my share of lightheartedness and there is nothing wrong with enjoying one’s self simply, like a boy”. Kendini “çizer”, “deplasmanda yazar” kabul eden Aydan Çelik’in “Bi Tur Versene” kitabında yer alan “Tolstoy’un Bisikleti” çizimi. (tolstoy1) Ben de uzun süreden beri bisiklet sürmekten çok keyif aldığımdan, Tolstoy’un coşkusunu anlamak benim adıma zor değil. Doğanın, havanın, rüzgarın en güzel hali ile, hissederek, koklayarak mutlulukla özgürce oradan oraya pedallıyorsunuz. “Bu yaştan sonra olur mu?” falan demeden yeni öğrenmeler yoluyla insanın kendini bulmasına, fark etmesine ve hatta çocuk gibi mutlu olmasına engel yok demek ki! Bugün Müze Haline Getirilen Tolstoy’un Moskova’daki evinde Sergilenen Bisikleti (tolstoy2) “Öğrenmeyi bırakan yirmisinde de, sekseninde de yaşlıdır. Öğrenmeye devam eden genç kalır. Zihni genç tutmak en büyük meziyettir.” – Henry Ford. Kaç yaşında, nerede ve ne durumda olursan ol içinde ulaşmak için çırpınan düşlerin varsa, inan ve tutun onlara. Hiçbir şey için geç kalmadın, vazgeçmek için bahanen olmasın. Geç kalmışlık hissinin seni esir almasına izin verme. Geriye dönüp baktığında ertelenmiş bir geçmişten ziyade, başlanmış bir geçmişi yeğle. Eğer Ay gökteki yerini alıp parlamak istiyorsa, Güneş’in batışını beklemelidir. Ve sen, sahnede yerini alamadığın için sahneyi terk ediyorsan, ışığını kendi ellerinle öldürdün demektir. Başarıya ulaşmanı senden başka kimse engelleyemez ve başarının önündeki tek engelin yine kendin olduğunu unutma! Harekete geçmek için en doğru zaman tam da içinde bulunduğun şu andır. Adım atmak için geç kalmadın aksine tam zamanındasın.