Rekabetin, mücadelenin rengi olur mu demeyin! Türkiye topraklarından, denizinden, doğasından, havasından, enerjisinden bahsediyorsak neden olmasın! Hele ki, işin içine bisiklet giriyorsa, pedal sesleri kilometrelerce yankılanıyorsa, tadını çıkarmamak elde değil bu güzelliğin. Bu yıl 55.si düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu bu yazıya vesile oldu. 16-21 Nisan 2019 tarihleri arasında TUR’da yaşadıklarımız da bize yine tadına doyulmaz hatıralar bıraktı. Eşlik edenleri şanslı addediyorum. Uzaktan da olsa takip edenleri biraz daha yamacımıza davet ediyorum. Hiç ilgisi olmayanlar adına da çok şey kaçırdıkları için üzülüyorum. Peki bu yıl neler yaşandı diye sorarsanız da, bende kalanları, iz bırakanları sizlerle paylaşmak istiyorum.

SKOR TABELASI

Hangi skor tabelasından bahsediyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle özetleyeyim… Her Şey Seninle Başlar kitabında çok güzel yazmıştı Mümin Sekman, “Hepimiz bir şeyler başarma isteğiyle doğarız. İnsan varoluşuna ait içgüdüsel bir eğilimdir bu. Başarma isteği, ben de yapabildim duygusunu bir çocuğun hareketlerinde rahatlıkla görebilirsiniz. İlk kez emeklemekten yürümeye geçtiğinde, ayakkabısının bağcıklarını ilk kez kendisi bağladığında olimpiyat şampiyonu olmuş kadar sevinir. Yapabildiklerini artırıp, güç ve kontrol alanını genişlettikçe mutlu olur.” Çocukluğumuzdan itibaren içimize işleyen bir duygudur, BAŞARMAK! Şimdi size de soruyorum… Bisikletle ilk randevunuzu hatırlıyor musunuz? Kaç kez dengede duramayıp düştünüz? Düştükten sonra kaç kez yeniden ayağa kalktınız? Yaralanmış dizinize aldırmadan, kaç kez daha denediniz? Denemelerinizin sonucunda, kendi özgürlük alanınızı yaratıp, rüzgarla nasıl dans ettiğiniz aklınıza geliyor mu? Bir nebze hayat oyunu. Öyle değil mi? Ayakta kalabilme mücadelesi, yol alabilme çabası, yılmadan devam edebilme gücü. Ömür boyunca böyle birikiyor. Her bir başarı, hayat yolunda skor tabelanıza işleniyor. TUR’a bu yıl katılan 12 ülkeden 17 takımı temsil eden 119 bisikletçi de aynı duygularla yollardaydı. Kimisine babası hediye etmişti bisikletini, kimisi televizyonda görüp etkilendiği yarışçı ruha özenmişti, kimisi futboldan sıkılıp tercih etmişti bisikleti. Herkesin bambaşka hikayesi vardı. Ortak noktaları ise, ‘hayat amaçlarını’ belirlemiş olmalarıydı. Böyle bir gruptan oluşan, 18-38 yaş aralığında dünyanın en iyileri Türkiye’de bir araya geldi. İlk profesyonel deneyimini yaşayandan, veteran dediğimiz tecrübeli sporculara kadar, herkes kariyerinin kilometre taşlarına bir yenisini eklemek ve başarmak için yoldaydı. 1963 yılında ‘Marmara Turu’ ile başlayan o nostaljik rota geçildi bu kez. Alışık olduğumuz (Alanya-İstanbul arası) arazi değişmişti ama başarının zihin haritasında sapma yoktu. O da, her gün bitiş çizgisini ilk sırada görebilmek; yani kazanmak! Alın terinin karşılığını, elinden gelenin en iyisini yaparak taçlandırmak. Takım çalışmasına bireysel değer de katmak. Kürsüde yer bulabilmek. Başarısıyla şaşırtmak!

6 ETAP – 993 KİLOMETRE

6 Dünya Turu Takımı, 10 Profesyonel Kıta Takımı ve Türk Milli Takımı’ndan oluşan pelotonda kimler yoktu ki! Rengarenk formalarıyla arz-ı endam edenler arasında; 30 kez Fransa Bisiklet Turu etap zaferi alan Dünya Şampiyonu Mark Cavendish, Lotto Soudal takımının yeni sprint lideri Caleb Ewan, son 3 yıldır TUR’a damga vuran İrlandalı Sam Bennett, Belçika’nın gözdesi Remco Evenepoel, Afrika’nın idolü Merhawi Kudus, Bask bölgesinin tecrübelilerinden Benat Intxausti, 3 büyük turda da yeteneğini konuşturan Jan Polanc, Romanya Şampiyonu Eduard Grosu, tecrübeli lead-out Mark Renshaw, hızlı isimlerden Fabio Jakobsen, Felix Grossschartner, Alvaro Hodeg, Simone Consonni ve daha nicesi… Farklı kültürleri aynı amaç uğruna tek potada birleştiren muazzam organizasyon. Sadece takım ve sporcular değil, organizasyonun parçası olan neredeyse 700 kişinin emeği, çabası… İstanbul’un büyülü atmosferi Sultanahmet’ten başlayıp, Tekirdağ, Eceabat, Çanakkale, Edremit, Balıkesir, Bursa, Sakarya ve yine İstanbul’da ‘grande finale’ dediğimiz dopdolu 6 gün. Kat edilen 993 kilometre yol.

NOSTALJİ RÜZGARI

Kadim kent İstanbul’un tarifini yapmak için kelime bulmak zor. Napolyon vakti zamanında ‘Eğer dünya tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu’ sözüyle yeterince anlatmış bence. İkon yapılarımızdan, kutsal bilgeliğin sembolü Ayasofya da günün ilk ışıklarıyla heyecanını saklayamıyordu. Bisikletin devleri, ‘benim de burada izim kalsın’ diye aynı heyecanı paylaşırken, Lotto Soudal’dan 24 yaşındaki Caleb Ewan sahne aldı son düzlükte. Takım liderliği görevini layıkıyla yerine getirdiğini ispatlama çabasındaydı. Ewan, Bursa’dan sonra İstanbul’da da son sprintini atarak fark yarattı. Tekirdağ ve Eceabat’ta ise İrlanda bisikletinin parlayan yüzü Sam Bennett devredeydi. 2017’de dört, 2018’de üç etap kazanan Bora-Hansgrohe’den Sam, matematik hesaplarını bozarcasına bir performans sergiledi. Türkiye’yi çok seven Sam, 7+2 diyerek rekora göz kırptı. 57. Alay Şehitliği’nde saygı duruşumuzda da podyumun zirvesindeydi. Takım arkadaşı Felix Grossschartner da gölgede kalmadı. Sprint liderinin performansına artı değer katarak yokuşların kralı olduğunu Kartepe zirvesinde ispatladı. Hem de ne zirve! Zirve finişi ayrı bir atmosferdir. Bu yıl Kartepe de adının hakkını verdi. 25 yaşındaki Avusturyalı; soğuk, kar, sis üçlemesi altında epik bir solo ile finishe imza attı. Soğuktan eller donsa da, pedala basmak daha da zorlaşsa da Felix Grossschartner kariyerinin ilk WorldTour zaferini kazanarak, takımının üzerine de güneş gibi doğdu. Lider mayo O’na çok yakıştı. Zeytinin yuvası Edremit’te de “kurt sürüsü” lakabıyla dünyanın bir numarası Deceuninck Quick Step takımı ‘biz de buradayız’ dedi. Sessizliğini bozan mavi trenin hesapları tuttu ve Fabio Jakobsen’i zeytinyağı gibi üste çıkararak madalya ile buluşturdu. Mark Cavendish’i de es geçmeyelim bu arada. Uzun zamandır yarışlardan uzak kalan, bir süredir sağlık sıkıntılarıyla da boğuşan MAXman’in bronz madalya ile güven tazelemesi de görülmeye değerdi. Takım çalışmasının hakkını veren, Kolombiya’dan gelen Manzana Postabone ekibine de kocaman alkış.

BİSİKLETİN RUHUNDA VAR!

Bisikletin ruhu ‘yollar, sokaklar’… Bisikletin ruhu ‘doğa’… Bisikletin ruhu ‘mücadele, özgürlük’… Nisan ayı da mevsimsel olarak bize her anı ve her duyguyu yaşattı. Yağmur, güneş, rüzgar, soğuk, kar, sis… Kartepe zirve finişi bu yıla damga vurdu desek kimse yadırgamaz sanıyorum. Çanakkale toprakları ise saygı duruşumuzdu. Mücadeleyi kanının son damlasına kadar veren şehitlerimizi, şanlı tarihi yazanların evlatları olarak andık. Ruhları şad olsun. Çanakkale sokaklarını Türk bayrakları ile donatan, yollarda kilometreler boyu bizleri destekleyen Çanakkale halkına, gözleri ışıldayan yüzlerce çocuğumuza, yetkililere, sporseverlere de teşekkürü borç biliyorum. Osmanlı Devleti’ne 39 yıl başkentlik yapmış olan Bursa’da da Türk bisikletinin unutulmaz ismi ‘Rıfat Çalışkan’ ı andık. Türkiye Turu’nda da zirve görmüş olan Çalışkan’ı ailesi ile birlikte yad ettik. Milli formayı yıllarca üzerinde taşımış olan abilerimiz de Tur boyunca bizlerleydi. Onlarla tanışmak, sohbet etmek, eski günleri aynı heyecanla paylaşmak çok kıymetliydi.

TÜRK MİLLİ TAKIMI

Bu yıl kadroda; Türk bisiklet tarihinde bir ilki gerçekleştiren ve 2011’de Pist Bisikletinde ‘Omnium’ Avrupa Şampiyonu olarak göğsümüzü kabartan Ahmet Örken, Türkiye Şampiyonu ve 2 senedir Türkiye Güzellikleri mayosunun sahibi Onur Balkan, 9.kez Tur’da koşan Ahmet Akdilek, tırmanış uzmanı Mustafa Sayar, liderini koruyup kollayan takım ruhunu benimseyen Muhammed Atalay, TUR’un en genci 18 yaşındaki Halil İbrahim Doğan ve 2019’da Türkiye Güzellikleri formasını ilk günden son güne kadar sırtında taşıyan Feritcan Şamlı… Öncelikle tüm sporcularımızın, teknik ekibin emeklerine sağlık. Hem yol hem dağ bisikletinde kariyerinin başında olan, elit seviyede ilk kez yer alan Halil İbrahim’e de ayrıca tebrikler. Bana yol açın, güvenin, daha neler yapacağım dercesine bir performans ortaya koyduğu için. Dünya Turu (WorldTour) yarışı koşmak bambaşka bir deneyim gerektiriyor. ‘Uzman olmak’ başka bir kulvar derinliği gerektiriyor. Uzmanlığın getirdiği detay hakimiyeti ise zamanla kazanılıyor. Farklı ülkelerde farklı tarzda yarışlara katılarak uzmanlık seviyesine erişilebiliniyor. Mantık, metot ve motivasyon üçlemesinde malesef ki eksiklerimiz olduğunu hepimizin kabul etmesi gerekiyor. Mantık, ne yapmamız gerektiğini doğru görebilmeyi, doğru analiz etmeyi sağlar. Metot, nasıl yapabileceğimizi anlatır ve motivasyon da yapma isteğimizi artırır. İlk gün tüm takımla ellerimizi birleştirip ‘TÜRKİYE, TÜRKİYE, TÜRKİYE’ derken bu da motivasyonun bir parçasıydı. Yüreklendirmenin elimizden gelen kısmıydı. Bizler şu anda en çok motivasyon kısmına yükleniyoruz. “Hadi koçum!” kısmında üzerimize düşen görevi yapıyoruz. Ancak bunun sürdürülebilir olmadığı net. Evet, yarışlara katılıyoruz ama yeterli değil. Evet, kamp yapıyoruz ama yeterli değil. Başarılı olmayı öğrenmenin yollarından biri de başarılı insan topluluğu ile çalışmaktır. Başarı değerini, gidilmesi gereken yolu, metodu öğrenmektir. Malesef üst seviyede, birçok yarışa gidebilecek bir formatta olmadığımızdan bu da sınırlı kalıyor. Sporcularımız canla başla pedala yüklense bile bunu arzu ettiği gibi sonuca yansıtamıyor. Takım seviyesini yükseltmek ayrı bir yatırım gerektiriyor. Naçizane fikrim; Dünya Turu, profesyonel kıta takımları ve kıta takımları arasında boy gösterebilmek için mantık ve metot yolumuzu yeniden incelememiz gerektiği kanısındayım. Var olan potansiyelimizi bu yönde şekillendirebilirsek, inanıyorum ki sonuçlar da daha farklı olacaktır. “AGAIN & AGAIN” Okumaktan yorulmadıysanız, kendi adıma da son bir kaç cümle eklemek istiyorum. Sam Bennett, son 3 senedir Tur’a damga vuran isim. Her podyuma çıktığında ‘yine ve yine’ – ‘again and again’ Sam Bennett diye mikrofondan bu heyecanı paylaşmak benim için de büyük keyif. Yarışta her etap başlangıcında sporcularla sohbet etmek, izleyenlere onları tanıtmak, bilgileri paylaşmak, etap süresince yarışı anlatmak ve gün sonunda madalya ve forma kazananları podyuma davet edip, coşkuyla ses vermek. Görevim bu. Tur 6 gün ama çalışma süreci benim için haftalarca… Ezcümle; Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda 11.senemi geride bıraktım. Bana ilk güvenen ve yapabilirsin diyen, Abdurrahman Açıkalın başta olmak üzere bu zamana kadar aynı güvenle mikrofonu emanet edenlere minnettarım. Bisikletin sesi olarak kabul eden ve güzel düşüncelerini paylaşan herkese de çok teşekkür ediyorum. Gücümüzü köklerimizden alırken, yeniye ayak uydurmak ve ötesine geçmek adına canla başla çalışan, organizasyonda emeği geçen herkese de kocaman alkış. Umuyorum ki, Tur hak ettiği seviyede kalmaya devam eder ve yeni başarılara imza atma yolunda dünyaya şapka çıkarttırır. Bisikletin yaygınlaşması, bilgilerin paylaşılması, rotaların tanıtılması için çaba gösteren sizlere de ve bana da yer verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Okuyanınız bol, bisikleti keşfedip ilgi duyan da çok olsun. Kalın sağlıcakla! Sevgilerimle…

Başak Koç