Kitaplık

Kitabın Künyesi

Adı: Mezopotamya Turu

Yazarı: M.Zeki Kutlu

Yayınevi: Kırmızı Ve Siyah

Birinci Baskı: Ocak 2020

Sayfa Sayısı: 176

Gabriel Garcia Marquez’in unutulmaz romanlarını okuduğunuzda aralara serpiştirilmiş bisiklet öyküleri veya atıfları ile karşılaşırsınız. Büyük yazarın geçmişine dair hoş bir sedadır aslında bu anlatılar. Muhabirlik yaptığı dönemde izlediği bisiklet yarışlarının bıraktığı hatıralardır bunlar. Son on yılda yapılan büyük bisiklet yarışlarını takip ediyorsanız (Tour de France, Giro d’Italia, la Vuelta) bu yarışlarda özellikle sert tırmanışlarda büyük başarıları ile öne çıkan Kolombiyalı bisiklet sporcuları hayranlık duyacağınız performansları ile gözünüze çarpar. Kolombiya’nın dağlık yapısı ve yüksek rakımlı tepeleri ile eğitilmiş edilmiş yarışçılar Avrupa’da yapılan yarışlarda sıklıkla “dağların kralı” mayosunu üzerlerine geçirirler. Usta yazar G.G.Marquez bu sporcuların performanslarını anlatan yazıları yazarak gazetecilik mesleğine başlamış ve yazarlığa yürüyen yolun kapılarını aralamıştır. 

Bisiklet sporu, yapıldığı her ülkenin toprağına sadece sporcular değil aynı zamanda önemli yazarlar ve yazıtlar ekme başarısını da göstermiştir. Bugünkü yazımızın konusu olan kitabın yazarı Mehmet Zeki Kutlu bisiklet sporunun içinden geliyor. Bu nedenle bisikleti, özellikle yarış bisikletini ve sporunu yakından tanıyor. Tanıtacağımız kitabında ise bir spor olarak bisikleti, Mezopotamya tarihi, yemekleri, coğrafi özellikleri, kentlerinin kültürel ve demografik dokusu, sosyolojik gerçeği ile harmanlamış. 

Mezopotamya elbette ki çok özel bir coğrafya. Onu özel yapan nedir diye sorarsak her okur farklı bir cevap verecektir. Ders kitaplarında anlatılan biçimiyle Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında kalan coğrafi alan, kültürel zenginliği ve tarihi ile dikkat çekiyor. Tüm bunların dışında ise bizim topraklarımızın içinde de yer alan kısmıyla bildik, tanıdık ve kelimenin tam anlamıyla daha “bizden” bir coğrafya. Kitabımızın kahramanı Mehmet de bu coğrafyanın kadim kentlerinden Mardin’in Gülharrin köyünden. Mehmet annesinin yaptığı ekmekleri bisikleti ile şehrin çeşitli yerlerine götürerek aile geçimine katkı sunan bir genç. Yine bir gün annesinin pişirdiği ekmekleri götürürken yolda antrenman yapan bir bisiklet grubuna denk gelir ve kelimenin gerçek anlamıyla hayatı değişir.

Bir an bisiklet sürmenin heyecanı ile kendisini bu gruptakiler ile yarışırken bulur ve onları epeyce zorlar. Bu durum antrenman yapan grubun antrenörünün dikkatini çeker.  

Kitabımızın kahramanı Mehmet’i bulma ve onu kulübe dahil edip profesyonel bisikletliler arasında yarışlara hazırlama süreci ile hikayemiz ilerler. 

Yazarımız bu süreci anlatırken özelde Mardin şehrimizin dokusunu bize aktarıyor. Mardin’in medreselerinden Mezopotamya topraklarına doğru bakarken buluyorsunuz kendinizi. Kentte bulunan çeşitli dinlere ait kadim yapılarla tanışıyor, bunların hikayelerine kulak misafiri oluyor ve bunları dinleyerek Mehmet’in öyküsüne eşlik ediyorsunuz. 

Yani yazarımız bir bisiklet öyküsünü merkeze alarak beraberinde bir bölge tanıtımı da yapıyor. Bölgede bulunan Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır gibi şehirleri yakından tanıyorsunuz.  Balıklıgöl’ün hikayesini dinleyip, Diyarbakır surlarının büyüklüğüne tanıklı ediyor ve yörede anlatılan birçok yerel öyküye, bir yer sofrasının lezzetli yemeklerini yerken kulak kesiliyorsunuz. Kitabımız bu yönüyle tam bir bölge tanıtımı ama tabii ki bu tanıtımda aslan payını Mardin kapıyor. Yazarımız bu yönüyle memleketine torpil yapmış diyebiliriz. 

Tüm bu yan öyküler kitap içinde akıp giderken, bisiklet sporunun ülkemizde kulüp düzeyinde nasıl yürütüldüğüne dair önemli verilerle, içerden diyebileceğimiz bir anlatımla tanıklık ediyorsunuz. Keza yazarımız Bisiklet Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi.  

Takım sporu olarak bisiklet yarışçılarının karşılaştığı mental sorunlar, yine bu süreçte takımın yürütücüsü olarak antrenörün yaptıkları veya yapmadıkları bir sporcunun ve takımın geleceğini nasıl etkiler bunları birinci ağızdan dinleme şansınız oluyor. 

Mehmet bir ekmek dağıtıcısı olarak bisiklet sürerken bir anda kendini profesyonel bir ekibin içinde bulur. Bu andan itibaren sporcunun gelişimini anbean izleriz. Yemeğinden, uykusundan, hazırlık sürecindeki rakım değişimlerine, hava şartlarına hazırlığa kadar sporu profesyonel olarak yapmanın zorlukları ile yüzleşiriz.  Mehmet kariyerinde hızla ilerlerken her şey yolunda gider. Neredeyse Mardin kent olarak tümüyle Mehmet’in arkasında durur. Mehmet’in ve takımın antrenörü Kosta, takımını Mezopotamya bisiklet turuna hazırlamaktadır. Tur Gaziantep’ten başlayıp Mardin’de son bulacaktır ve hedef bu yarışta hem bireysel olarak hem de takım olarak kazanmaktır. İşte kitabımız bu yarışa hazırlık sürecini ve aynı zaman da yarışın tüm etaplarını anlatıyor. Tabii ki bu anlatımda gerçeklik ile hayaller harmanlanıyor. 

Kitabımızın yarış bölümüne geldiğimizde ise yani Mezopotamya Bisiklet Turu’na geldiğimizde yarışın Mehmet’in hayatını kökünden değiştiren bir sürece dönüştüğünü görüyoruz. Bu değişim keyifli bir aşk hikayesi ile de fıstıklı Maraş dondurması tadında olmuş diyebiliriz. Yarış tamamlandığında kitabı okuyanlar sadece bir bisiklet yarışını izlediğini değil Mezopotamya turu yaptığını da hissedecektir. 

Bisikleti çeşitli amaçlar için kullanabilirsiniz. Mehmet bisikleti ailesinin geçimine katkı sunmak amacıyla nakliye aracı olarak kullanan bir genç. Bu onun kas yapısının gelişmesine zemin hazırlamış bir durum fakat kitabımız bize ısrarla şunu da anlatıyor: Spor profesyonel bir ekip işidir!

Kitabı bitirdiğinizde Mezopotamya Turu’nun tarihine de bakmak isteyebilirsiniz. İlki 2018’de ikincisi ise 2019’da yapılmış ve pandemi sürecinden dolayı bu yıl üçüncüsü yapılamadı. Her ülke kendi topraklarında yapılan yarışı kendi vatandaşı sporcuların kazanmasını ister. Mehmet’in sırtında böyle ağır bir yük var. Hem ülke sporcusu olarak hem bir Mardin’li olarak yarışı kazanmanın sorumluğunu hissediyor. Yeni bir sporcu için bu bir motivasyon sebebi olacağı gibi tam tersi olarak altında ezilebileceği bir yüke de dönüşebilir.  

Örneğin Fransa Bisiklet Turu, turların en büyüğü olarak kabul ediliyor ve oraya katılan her Fransız sporcu bu yarışı kazanma baskısını hissediyor. Julian Alaphilippe’i Fransa bisiklet turunda izlediğinizde bu büyük baskıyla nasıl ustalıkla baş ettiğini görebilirsiniz. Mehmet’in hikayesi de bize ait bir baş etme öyküsü.  

Bisiklet yarışları ülkeler için önemli tanıtım alanlarından biri. Tur ne kadar uzunsa o oranda yeri tanıtma imkânınız olur. Tura katılan takımlar ve sporcular ne kadar bilindik ise izlenme oranı da o kadar artar ve geçtiğiniz yerleri o kadar çok insan tanımış olur. Mezopotamya bisiklet turu bu anlamda atılmış bir adım. Yapıldığı bölgedeki iklim şartları göz önüne alındığında ilkbaharda düzenlenmesi yarış takvimi açısından büyük bir avantaj. Turun güzergahında bulunan eşsiz tarihi (Göbekli Tepe vb.) eserler bütün dünyanın ilgisini çeken ve çekme potansiyeli bulunan mekanlar. 

Hazır yaz mevsimi gelmişken, diyelim ki bisikletinize hamağınızı, çadırınızı yüklediniz ve kendinizi covit-19 tehdidinden uzak bir deniz kenarına, orman derinliğine ya da ırmak başına attınız. Hamağınızı kurun, içine uzanın ve kitabı keyifle okuyun. Arada bisikletinize kayacaktır gözünüz. Her şeyin hayal etmekle başladığını unutmadan çevirin sayfayı ve pedalı.