Neden iki teker, dört teker dururken sahi ya?

Hoooop diye atlayıp gitmek varken, neden kendini bu kadar yoruyorsun?

Kolayı varken neden zorluyorsun bu kadar?

Bu sorular her bisiklet sevdalısı için tanıdıktır. Çocuklukta eğlence olsun diye kullanılan bisikletin anlamı yetişkinlikte özgürlükle eştir. Peki bunca bisiklet terörüne rağmen, nedir insanoğlunu iki pedala bağlayan motivasyon? Nedir bu tutkunun ardındaki psikoloji?

İnsan psikolojisi yeterlik ve yetkinlik üzerine kuruludur. Ve insan ruhu rekabetçidir. Kimi özüyle rekabet eder, kimi başkasıyla ama illâki aşmak ister. Yolları, yokuşları, kendini… ardında bıraktıkça rahatlar. Her bir sürüşünde bir adım öteye geçtikçe “başardım” der. Bisikletçinin ödülü, kendini yeterli hissetmek olur. Ruhu beslenir. Hele her bir spor tutkununun bildiği spor sonrası mutluluk yok mu? Ah o endorfin, ah o seratonin! Kapalı salonlarda bisikletle kardiyo çalıştım demeye benzemez; bisikletlinin doğayla olan bağı arttıkça, mutluluğu da katlanarak artar.

Bir sempozyumda Faik Hoca’nın yaptığı benzetme gibiydi bisikletin ardındaki sosyolojik ve psikolojik boyut: “Bisiklete binmek hayatın ta kendisidir. En ufak inişi ve en ufak çıkışı dahi hissedersiniz. Küçücük bir dikeni fark edemezseniz, tekeriniz patlar, yolda kalırsınız.”

Nereye giderseniz rotanız orasıdır bisiklette. Bu özgürlük hissinin pahası biçilemez. Nereye gittiğiniz, nerede durduğunuz, hangi yolları seçtiğiniz, rüzgâra karşı duruşunuz, pedalınıza verdiğiniz güç, kontrol hissi… 

Özgürlüğün yanına, yetkinlik, öz kontrol ve beceriyi de ekliyor. Böylece mutluluğa giden yol her pedalda daha da etkinleşiyor.

Kimileri solo sürüşlerle kendi sınırlarını zorlayıp, doğa ile mücadele ederek zorlukları tek başına aştıkça benliğini güçlendirirken; kimileri içinse belli inisiyatifler alarak toplumda bisiklet konusunda farkındalık oluşturmaya çalışan gönüllü gruplarda yer almak daha anlamlı oluyor. Mutluluk, birlikte yükseldikçe çoğalıyor. Gruba aidiyet hissi, sosyalleşme, aktifleşme, önemsenme, kabul görme insan ruhu için oldukça önemli besinler. Bunun yanında takdir edilme, fark edilme, kendini gösterme, yeni bir çevre oluşturma, başkalarıyla yardımlaşma, başarının övülmesi… bisiklet sürmeyi, sadece bir spor olmaktan çok daha öteye taşıyor.

Hele ki, toplumsal duyarlılık ve bilincin artmasıyla birlikte, bisiklet artık hayatınızda bir ulaşım aracıysa… İşte o zaman temiz, çevre dostu, park sorunu olmayan, trafik sıkışıklığı nedir bilmeyen, maliyeti olmayan, sağlığınızı düşünen bir dostunuz var demektir. Hem de günlük antrenmanlarınız için günlük hayatınızın bu koşturmacası içinde ayrıca zaman ayırmanıza gerek kalmaz ve gün içinde “özgürce” istediğinizi yiyip içebilirsiniz, bisikletçi diyet yapmaz, spor yapar.

Özetle, özgürlük, rekabet, kendini aşma, ruhu besleme, doğayla mücadele ve zorlukları aşma, yeterlik hissi, beceri ve yetkinlik hissi, inisiyatif alma, kontrole sahip olma, duyuları kullanma, sosyalleşme, takdir edilme, kabul görme, toplum bilinci, ulaşım sağlama, sağlıklı yaşam, özgür beslenme, hayatın taaa en içinde olma gibi nedenler bisiklet sevdalılarının tüm zorluklara ve bisiklet terörüne rağmen pedallamaktan vazgeçmemelerinin arkasındaki motivasyonlardan sadece birkaçı. Bisiklet tutkusunun sürekliliğindeki sosyolojik ve psikolojik boyutun toplumun her kesiminden ve her yaştan birey tarafından her geçen gün  daha iyi anlaşıldığı, toplumsal bilincin ve duyarlılığın daha arttığı, günlük yaşamın içinde daha fazla özgürce pedallayan bisiklet dostu görmek dileğiyle!

Hayatı camdan değil, candan yaşayın!

Unutmayın, bisiklet en iyi psikologtur! 

Huriye Gurleyuk