Peloton İstanbul

Yaşadığı büyük kaza sonrası, imkansızı başaran ve bisikletli yaşama dönen ve Peloton İstanbul’un “şerif”i olan Volkan Kurdoğlu ile harika bir sürüş sonrası, İstanbul sahilinde sohbet ettik.

  • Merhaba Volkan, öncelikle seni tanıyabilir miyiz?

İsmim Volkan Kurdoğlu. 1976 İstanbul doğumluyum. Yaklaşık 5 yıldan beri Peloton İstanbul Bisiklet Spor Kulubü’nün hem kurucu üyesi hem de başkan yardımcılığı görevini üstleniyorum. 

Bisiklet hayatım, özellikle yol bisikleti, yaklaşık 7 yıllık bir sürece dayanıyor. Aslında çok eski bir bisikletçi değilim. Eskiden bir şehir bisikletim vardı. Taa ki işlerimi güçlerimi bitirip artık kendime vakit ayırmaya karar verene kadar. O süreçten beri aktif olarak bisiklet sporu ile üst seviyede ilgileniyorum. 

Geçtiğimiz sene 330 gün bisiklet üzerinde sürüşüm var. 35 gün ne yaptım bilmiyorum. Camiada arkadaşlarım beni “şerif” olarak tanıyorlar. Tabi bu lakabın bir bedeli var. Yaklaşık 4.5 yıl önce Şile antrenmanından dönerken istenmeyen bir hata sonucu bir kaza geçirdim. Strava kayıtlarındaki hız, yanlış hatırlamıyorsam, 86Km idi. Takla attım. Sonrasında tabi bir süre rehabilitasyon görmek zorunda kaldım. 11 tane kemiğim kırıldı. 2 kalça 4 kaburga ve köprücük kemiği kırıldı. Çok uzman bir ortopedist profesör hocamız 15 parça platin ile beni tekrar eski halime getirdi. 

Ama beni bilenler beni şöyle biliyor, biraz azimliyim, başladığım işi sonuna kadar götürmeyi çok seviyorum. Bu süreçte hiçbir zaman yılmadım, korkmadım. Çevremdeki arkadaşlarımın desteğini gördüm, sağolsunlar. Yurtdışından birçok araştırma yaptım, bu tür kazalarda bisiklet sporuna devam etmek mümkün mü diye. Mümkün olduğunu gördüm. 

Kazadan yaklaşık 38-40 gün sonra ilk olarak bisikletin zincirini çıkarıp boş pedal çevirdim. Biraz acılıydı ama iyi geldi. Beni kendime getirdi açıkcası. Sonraki süreçte de doktorumuzun kontrolü ile antrenmanlarımı iyileşme sürecine göre programlamaya başladım. 

Bu takılan platinler, bisiklet sporuna devam ediyorsanız ve kaza riski taşıyorsa vücudunuz için sorunlu hale geliyor. Bunun nedeni şu: Tekrar kaza olduğunda eğer platinleri çıkarmadıysanız platinler kırılamayacağı için bu sefer organlara zarar verebiliyor. O yüzden onları bir yıl sonra çıkarttırdım.  

Ertesi yıl da Türkiye zamana karşı şampiyonasında yaş kategorisinde ikinci oldum. O gün bugündür hiç bırakmadım. Elbette ufak tefek kazalar atlatıyoruz. Bisikletin maalesef bu doğasında var. 

Çevremden bu süreç boyunca hem negatif hem de pozitif birçok geri bildirim aldım. Bu işi riskli görüp yapmamı bırakmamı isteyenler, “başına geldi artık ne istiyorsun” diyenler, “abi senin izindeyiz, seni taktir ile takip ediyoruz, azmini hırsını örnek alıyoruz, bu başarıyı gösterdiğin için aslında sen bizlere de bir yol çizdin” diyenler, birçok arkadaşlarımız bu konuda benimle iletişime geçtiler. 

Aslında burada olay kişinin aldığı kendi risklerinde bitiyor. Ben yarışların dışında hiçbir zaman %80’in üzerinde risk almıyorum, hiçbir antrenmanda. O günkü antrenmanda da diğer takım arkadaşımın aslında küçük bir hatası veya tecrübesizliğinden böyle bir olay gelişmişti. Ama hepimize ders oldu. O günden sonra böyle çok büyük kazalar geçirmedik. 

İşte bu “şerif” lakabı da aslında buradan geliyor. Grubumuzun bütün sürüşlerinde sürüş öncesi güvenlik konuşmalarını, aramıza yeni katılan arkadaşlarımız varsa onların yoldaki sürüş stillerini, davranışlarını, ne kadar bisiklete hakim olduklarını kontrol edip kulüp içerisinde böyle ufak değişiklikler yaparak daha güvenli hale getiriyoruz. 

Onun dışında, bizim şu an itibarı ile vurguladığımız şöyle bir yöntem var: Grup sürüşlerinde, kendi takım içinde sürüşlerimizi dışarıya kapalı yapıyoruz. Bunun dışındaki grup sürüşlerinde, sosyal sürüşlerde de hem kulaklık kullanarak hem de sürüş öncesinde, dediğim gibi, gerekli bilgilendirmeyi yaparak daha güvenli ve sabit, stabil bir tempoda yol alıyoruz. Rotamızı olabildiğince düz ve insanların katılımdan düşmeyeceği şekilde tutuyoruz. 

Şu an bildiğiniz gibi pandemi süreci var. Bu pandemi sürecinin de başlangıcında aslında geçmişe dayalı bir tecrübem de var. Bu geçirdiğim büyük kazadan sonra tabi ki dışarıya çıkmak çok büyük bir risk olduğu için ben antrenmanlarımı evde trainer üzerinde Zwift programı ile yapıyordum. Bu yüzden Zwift’e çok aşinayım. Onlarla birçok programa katıldım, antrenmanlarını tamamladım, akedemilerini tamamladım. Zwift benim için aslında kışın dışarıya çıkamadığımda veya havalar çok kötü olduğunda veya işte herhangi bir soğuk algınlığı vs. olduğunda risk almak istemediğimde kullandığım bir programdı. 

Pandemi süreci başladığında biz bunu herkese nasıl uyarlayabiliriz diye düşündük ve Zwift’in merkezi ile irtibata geçerek Türkiye’de ilk defa resmi ve ödüllü bir Zwift yarış organizasyonu gerçekleştirdik. Bu organizasyona katılım çok büyük oldu. 600-700 kişilik yarışlarımız oldu. Sponsorlarımız bize çok destek verdiler. Kadınlar ve erkeklerde ayrı ayrı 2-3 genel klasman ödülleri verdik. Bunları herkese postaladık. Çok yakında da yine bununla ilgili bir granfondo çalışması içerisindeyiz. 

Şu an bildiğiniz gibi süreç devam ediyor ve yanlış bilmiyorsam bu işin aşısını bulana kadar da devam edecek. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Bisiklet Federasyonu önümüzdeki yarışların ertelendiğini duyurdu. Şimdi önümüzde bir-iki yarış var onları bekliyoruz. Eğer bu yarışlar gerçekleşmezse yine en azından o mücadele ruhunu yarış keyfini yaşayabilmek için Zwift’te her kategoriye açık bir granfondo düşünüyoruz. 

Peloton İstanbul Bisiklet Spor Kulübü şu an 7’den 77’ye tüm bisikletseverlere açık bir kulüp. Bünyemizde 16-17 yaşındaki genç arkadaşlarımızdan 50-60 yaşında abilerimize kadar birçok sporcu var. Yarışmak isteyen, yarış dürtüsü olanlar da var, grup sürüşü ve sosyal sağlık mesajları yaşamak için gelenler de var. 

Keyifli bir grubuz. Biz bir aileyiz aslında. İstanbul’da bütün kulüplerle iletişim halindeyiz. Aramızda su sızmaz. Bu sene maalesef bu virüs nedeniyle tabi ki diğer şehirdışı kulüplerimizle, arkadaşlarımızla bir araya gelemiyoruz ama onlarla da telefonla sürekli iletişimde kalıyoruz. 

  • Zwift’teki sürüşün artıları ve eksileri nedir?

Zwift’te öncelikle şöyle bir durum var. Hava aydınlık, güneşlik ve dışarıya çıkmaya engel teşkil edecek en ufak bir sorun yoksa aslında Zwift bir işkence. Çünkü evde vantilatör karşısında terlemek zorundasınız. Giderken, yolda sürüş yaparken aldığınız o havayı alamıyorsunuz. Evet, kaza riskiniz neredeyse sıfıra yakın. Böyle bir avantajı var. 

Aynı zamanda dezavantajları saymaya başlarsak, evde Zwift yapmaya başladığınızda, bu bir süreyi alırsa, sonrasında dışarıya çıktığınızda reflekslerinizde biraz gerileme oluyor. Tekrar bisiklete ve canlı yola adaptasyonda sorun yaşayabiliyorsunuz. 

Bununla ilgili olarak, kaza sürecinden sonra, en büyük anım şu: Evde sürekli stabil bisiklette Zwift’te antrenman yapıyordum. Sonra artık herşey düzelip dışarıya çıkmaya başladığımızda ilk 15 gün boynum çok ağrıdı. Çünkü evdeyken sürekli kafanızı kaldırmıyorsunuz. Boyun kaslarım bu özelliğini yitirmişti. 

Normalde bilirsiniz biz bisikletçiler şerit değiştireceğimiz zaman arkamızı görmek için boynumuzu çeviririz. Boynum o dönme kabiliyetini kaybetmişti. Bununla bir hafta epey bocalamıştım. 

Ama bunların dışında Zwift gerçekten riski minimuma indirmek için belli ve düzenli antrenman programı yapabilmek için çok uygun bir program. Trainer programlarının hepsi böyle aslında. Olmayanlara tavsiye ederim. Bu konuda kulübümüz sayfasında açıklamalar mevcut. Gereksinimler mevcut. Neye ihtiyacınız olduğu mevcut. Bunun için de bildiğim kadarıyla aylık 15$’lık bir üyelik ücreti var. Bu şekilde sınırsız olarak programı kullanabiliyorsunuz. 

  • Bisiklete yeni başlayacak arkadaşlara bir önerilerin var mı?

Kesinlikle var. Herşeyden önce güvenlik diyorum, en başta. Bisiklet aslında insan vücudu ile uyumlu olan bir spor. Size kendinizi sürekli olarak güçlü ve merdiven basamakları tırmanıyormuş hissiyatı yaşatıyor. Bu hissiyata kendini kaptıran arkadaşlarımız özgüvenlerini çok yüksek seviyelere taşıyorlar ve olabilecek şeyleri bazen gözden kaçırabiliyorlar. Bunun için tavsiyem acele etmemek. 

Bilinçli ve bu işi bilen kişilerle grup sürüşlerine katılmak, grup sürüşleri bir yarış değildir, grup sürüşlerinde önünüzdeki grup lideri her zaman grubu başlamadan önce belirlenen tempoda çeker, yani bu şu demek, bir ışıklara denk geldiğinizde veya araya herhangi bir şekilde bir mesafe girdiğinde sizin kendinizi efor sarfederek ön tarafı yakalamak gibi bir derdiniz olmaması demek. Hızınızı çok az arttırıp grubun tekrar arkasına girip yolunuza devam edebilirsiniz. 

Grup sürüşlerinde özellikle kurallara uymak gerekir ve yeni başlayanların bilinçli arkadaşlarla sürmesi bunu kolaylaştırır. Kendi başlarına da Maltepe’deki velodromda veya trainer üzerinde sürüşlerini yapabilirler ama yoldayken herşey farklı, herşeyde daha dikkatli olmak zorundasınız. 

Bisikletinizin bakımını düzenli yaptırmak zorundasınız. Bisikletiniz sizin yolda hayatınızı emanet ettiğiniz bir ekipman aslında. Lastiğinizin, jantınızın, frenlerinizin, gidonunuzun, selenizin, bunların sağlıklı ve düzgün çalıştığından emin olmanız gerekiyor ve onlara güvenmeniz gerekiyor. Eğer bunu yapmazsanız, yolda başınıza her tür talihsizlik gelebilir. Bu da çok önemli. 

  • Son olarak neler söylemek istersin?

Son olarak, bisikleti gerçekten seviyoruz. Bu camianın içerisinde yüzlerce belki binlerce arkadaşımız var. Benim onlara nacizane tavsiyem, lütfen egolarımızdan arınalım. Bizler hepimiz birbirimizle mücadele içinde olan bu sporu seven insanlarız. Biz bir birlik olabilirsek, hem taşıt sürücülerimize, hem bizi görmek isteyen farkındalık yaratmak isteyen insanlara hem çevremize hem sağlığımıza nem kilomuza, herşeye faydası olabilecek hale getirebiliriz. 

Bunun için önemli olan tek şey bence pozitif olmak, arkadaşlarımızla iyi ilişkiler içerisinde olmak, neticede yaptığımız şey bisiklete binmek, kimseyi kırmamak ve egolarımızdan sıyrılmak. 

DCIM100MEDIADJI_0828.JPG