Beyaz Yakalı Triatlet

2020 yılında yaşanan tüm zorluklara rağmen antrenman programını sıkı şekilde takip eden ve hedefine sımsıkı tutunan Sera Sayar, hedeflediği Ironman 70.3 yarışında genel sıralamada şampiyon olan ilk ve tek Türk atlet ve elde edilmiş en iyi dereceye sahip olan ilk Türk kadın olmayı başardı. Bu başarının ardındaki disiplin, inanç ve motivasyonu kendisinden dinleyeceğiz.

Öncelikle bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 

1992 İstanbul doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunuyum. Şu an kurumsal bir firmada pazarlama kordinatörlüğü yapmakla beraber aslında herkesin beni bildiği halimle Ironman ve triatletim. 

Ironman 70.3 yarışlarında genel sıralamada şampiyon olan ilk ve tek Türk atlet ve elde edilmiş en iyi dereceye sahip olan Türk kadın atletim. 

Sporcu bir ailenin çocuğu olduğunuz için sporla iç içe büyüyüp, bunu yaşam tarzı haline getirmeyi başarmışsınız. Çocukken başladığınız ilk spor dalı ne olmuştu? Kaç yaşında başladınız? 

Dediğiniz gibi sporcu bir aileden geliyorum. Onların da mesleği bu değil, tamamen hobi. İkisi de maratoncular. Bu yüzden beni de erken yaşta sporla tanıştırdılar. Ailemin yönlendirmesiyle 6 yaşında yüzmeye başladım. Yaklaşık 10 yıl yüzdüm. Üniversite sınavlarına daha iyi hazırlanabilmek için bu sporu bırakmak durumunda kaldım. Üniversite yıllarında ise aileme özenerek koşuya başladım. Ardından bisikleti de ekleyerek triatlona yöneldim.

Ülkemizde hem beyaz yaka olarak çalışıp, hem de spor yapabilen kişi çok fazla yok. Siz ise spora vakit ayırmaktan öte 3 branşı birden yapıyorsunuz. Triatlon sporunun çok ciddi bir disiplin ve istikrar gerektirdiği kesin. Bu disiplini nasıl sağlıyorsunuz? Hiç sıkıldığınız, ara vermek istediğiniz zaman olmuyor mu?

Yarışa 3-4 ay kala antrenmanların yoğunluğu ve süresi artıyor. Haftada 12-14 saat antrenman yapıyorum bu dönemde. Kısıtlı zaman olunca bunu yönetebilmek çok büyük bir özveri istiyor. Ben 9:00-18:00 saatleri arasında ofiste olduğumdan antrenmanlarımı bu süre dışında kalan alanlara sıkıştırmaya çalışıyorum. Sabah 6:30-8:00 arası ve akşam 19:00-20:30 arası yapıyorum antrenmanlarımı. Haftanın 3-4 günü çift antrenman oluyor. Bu kısıtlı zamana dinlenmeyi, yemek yemeyi, sosyalleşmeyi, keyifle bir film izlemeyi, alışverişe gitmeyi sıkıştırmak imkansız tabi. O yüzden bir tercih yapmak gerekiyor. Ben antrenman yapmayı seçiyorum çünkü ileride bana getirisi olacağını biliyorum. 

Bazen bu durum gerçekten sıkıcı bir hal alabiliyor ama böyle durumlarda hep yarış anını düşünüyorum. Antrenmanı aksattığımda içimde bir huzursuzluk oluyor. Yani istesem de aman bugün de antrenman yapmayım de yatıp film izleyeyim diyemiyorum. Kendimi geriye düşmüş hissediyorum. O yüzden bu döngüyü hayat standardı olarak benimsemek beni çok daha mutlu ediyor. Aynı motivasyonla antrenmanlara devam edebiliyorum.

Bazen bu durum gerçekten sıkıcı bir hal alabiliyor ama böyle durumlarda hep yarış anını düşünüyorum. Antrenmanı aksattığımda içimde bir huzursuzluk oluyor. Yani istesem de aman bugün de antrenman yapmayım de yatıp film izleyeyim diyemiyorum. Kendimi geriye düşmüş hissediyorum. O yüzden bu döngüyü hayat standardı olarak benimsemek beni çok daha mutlu ediyor. Aynı motivasyonla antrenmanlara devam edebiliyorum.

Herkesin en çok merak ettiği konulardan biri Ironman yarışları. Çok yeni yaşanmış bir şampiyonluk hikayesi var. Bize hazırlanma sürecinizi ve yarışta yaşadıklarınızı anlatır mısınız? 

Yarışta “kafaya oynamak” tamamen antrenmanlardan geçiyor. Ne kadar verimli ve kendinize uygun hedef odaklı antrenman yaparsanız o kadar başarılı olursunuz. Ben Ironman 70.3 için yaklaşık 3.5-4 ay boyunca haftada 12-14 saat arası antrenman yaptım. Bunun 2 saati yüzme, 4 saati koşu, 6 saati ise bisikletten oluşuyor çünkü yarışın büyük bir bölümü bisiklette geçiyor. Antrenmanlarım belli bir program dahilinde oluyor. Bu program tamamen benim limitlerime göre hazırlanıyor. Son 3 yıldır antrenmanlarımı en az benim kadar başarılı eşim Ruso yazıyor. 

Yarışa 3 ay kala yaptığımız antrenmanlar daha çok baz oluşturmak için daha düşük yoğunluklu fakat uzun antrenmanlar şeklinde olurken, son 2 ay kala genellikle limitleri zorlamaya ve kuvvette devamlılığa yönelik antrenanlar oluyor. Son ay ise yarış simulasyonu dediğimiz antrenmanlarımız oluyor. Yarıştaki hedef nabız, pace, watt ile yaptığımız bisiklet üzeri koşu antrenmanları yarışta ne yapabileceğimizi zaten bize gösteriyor. Ben tamamen bu antrenmanlardaki wattımla bisiklet çevirip koşuyu da hıza değil hedef nabıza bakarak koştum. 

Antrenmanlarda bunu o kadar çok tekrarladım ki yarışta bu hissiyat hiç yabancı gelmedi ve sonuç olarak hedeflediğim sürenin de altında bir süreyle bitirdim, 4 saat 23 dakika ile. Türkiye’deki en iyi Ironman 70.3 derecesi oldu bu. Bununla birlikte bir Türk olarak genel sıralamada şampiyon olan tarihteki tek atlet olmak inanılmaz gurur verici. Bu yarışla birlikte 5. kez Dünya Şampiyonası’na gitmeye hak kazandım. Yarış Utah’ta olacak. Ben de ülkemi en iyi şekilde temsil etmeye çalışacağım.

Spora başlayan kişiler ilk etapta yarışmayı hayal etmez, sizde yarışma fikri nasıl oluştu?

Ben rekabeti çok seven biriyim. Çocukluğumda yüzme takımında olduğumdan beri hep yarışıyorum. Sınırlarımı zorlamayı ve kendimi hep daha iyiye taşımayı seviyorum. Daha iyiye ulaşabilmek motivasyonu da artırıyor haliyle. 

Spora yeni başlayanlarda ise bence sosyal medyanın da önemi büyük. Etrafında koşanlar ve yarışanları görmek insanı heveslendiriyor ve sen de denemek istiyorsun. Tabi bunun için de antrenman yapmak şart. Kendini test edebileceğin, senin gibi koşanlarla dolu, trafiğe kapalı bir yolda koşabildiğin bir organizasyonun olması katılmak için harika bir sebep.

Yarışırken sizi en çok motive eden şey nedir?

Yarış bir sınav gibi aslında. Antrenmanlarda büyük emek ve zaman vererek hazırlanıyorsunuz, sonunda da bu emeklerin karşılığını alabilmek için yarışıyorsunuz. Yarış anında genelde bu yarış için ne kadar iyi antrenman yaptığımı, aslında yarışmaya ne kadar hazır olduğumu düşünmek beni motive ediyor. Bununla birlikte rakiplerimin yanından geçmek de bu motivasyonumu artırıyor tabii. Seyirci etkisini de söylemeden geçemeyeceğim. En ufak bir “bravo” bile insanın kendisine daha çok inanmasını kolaylaştırıyor.

Yarışırken korkularınız oluyor mu?

Hazırlık sürecini iyi geçirdiysem performansımla ilgili bir korkum olmuyor açıkcası. Beni tek korkutan yarış anında bana bağlı olmayan dış etkenler. Bu tam yarış başlayacakken gözlük lastiğinin kopması da olabilir, yarış anında lastik patlaması da. Ama aklıma bunların hiçbirini getirmiyorum tabi.

Bisikletinizi ulaşım amaçlı kullanıyor musunuz?

Malesef İstanbul gibi bir şehirde yaşayınca bisiklet kullanımını güvenli bulmuyorum. Bisiklet antrenmanlarımın çoğunu da zaten araç trafiği çok yoğun olmayan rotalarda tercih ediyorum.

Bisikletli ulaşımda ne gibi önlemlerin alınmasını ve hangi iyileştirmelerin yapılmasını istersiniz?

Yurt dışında olduğu gibi her bölgeye, her caddeye, her sokağa giden bisiklet yolları olmasını dilerim. Bizdekiler sadece belirli bölgelerde kaldırıma yapılmış ve çoğunlukla 3-4 km sonra sona eren çok kısıtlı alanlar. Zaten orda belli bir hızda gitmek mümkün bile değil. Bisiklet kültürü henüz yerleşmediği için yaya da çıkabilir önünüze, motor da park edebilir tam yolun ortasına. Benim kastım emniyet şeridi gibi bir yol olması. Diğer bir yandan sürücülerin bisiklet ile yolu paylaşması gerektiğini kabullenmeleri gerek. Şu an hala trafiği yavaşlatan bir unsur olarak görüldüğünden sürücülerin tahammülü hiç yok bisikletlilere ne yazık ki.

Sizden ilham alan ve triatlon sporuna başlayacaklar mutlaka olacaktır. Onlara önerileriniz neler olur?

Triatlonda herkesin en çok zorlandığı ve sevmediği kısım yüzmedir aslında. Çoğu kişi bisikleti ve yüzmesi çok iyi olmasına rağmen triatlona girmeye cesaret edemiyor. Benim ilk önerim, bisikleti almadan önce yüzmeyi ve koşuyu iyice sindirmeleri şeklinde olur. Yarış deneyimi yoksa kesinlikle birkaç koşu yarışına katılmayı, bu ortamı görmeyi öneririrm. Triatlona hazırlanmaya karar verildiyse kesinlikle bir antrenman desteği alınmalı. Bisikletten sonra hiç ara vermeden tempolu koşabilmek gerçekten kolay değil. Acı çekmeden, söylenmeden keyifli bir finish için kendinize uygun antrenman programı yapılmalı. 

Son olarak şunu söylemek istiyorum: (Bilmeyenler için Ironman triatlonun daha uzun mesafelisi) Türkiye’de son zamanlarda Ironman çok popüler olduğu için çoğu kişi gözünü ilk önce Ironman’e dikiyor. Fakat vücudu daha triatlon nedir bilmeden bu denli uzun ve dayanıklılık isteyen bir branşa hazırlamak hem çok zor hem de sağlıklı değil. Sakatlık çıkması çok muhtemel. O yüzden yeni başlayanlara önerim ilk başta sprint veya olimpik mesafe triatlon hedefi koyup daha sonra yavaş yavaş hedeflerini artırmaları.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ülkemizde spor yapmak ne yazık ki çok yaygın bir alışkanlık değil. Oysa gelişmiş ülkelerde kaç yaşında olurlarsa olsunlar spor yapmak insanların hayatlarının ayrılmaz bir parçası. O yüzden spora ve sporcuya verilen değer de çok daha fazla. Ben burada hem maddi hem manevi olarak hiçbir destek almadan bu sporu sürdürebilmek için ekstra bir çaba harcıyorum. Beni yaptığım antrenmanlardan daha çok yoran kısmı bu oluyor.

Umarım bizler sayesinde ülkemizdeki spor kültürü artar ve amatör branşlara verilen destekler ve sponsorluklar çoğalır. Bu sayede eminim çok daha başarılı, Dünya standartlarında derece yapabilen sporcularımız da çoğalır.