Transkontinental Yarışları Üzerine

İstanbul’da tanışma ve birlikte pedallama fırsatı bulduğumuz Berk Okyay ile sizler için sohbet ettik. Berk, grafik tasarımcı olmasına rağmen şu an bisiklet sektöründe çalışıyor, aynı zamanda modellik yapıyor ve daha ilginci çoğumuzun cesaret bile edemeyeceği Transkontinental yarışlarına katılıyor. Gelin, hikayesini kendisinden dinleyelim.

Merhaba Berk, seni önce bir tanıyalım. 

Adım soyadım Berk Okyay. Normal olarak mesleğim grafik tasarımcılığı fakat 2016’da bisiklet sektörüne kaydım. Bisiklet ve tasarım üzerine çalışıyorum. Bisiklete 2014’te başladım. Transkontinental yarışının videosunu görmüştüm. Ben bu yarışa katılmayı düşünüyorum diye çıktım ve 2016’da katıldım. Sonraki 2017 ve 2018’de de katılarak toplamda 3 kere bu yarışta bulundum. Bu sene dördüncüye katılacaktım fakat iptal oldu. 

Transkontinental yarışı 4000 kilometrelik 50 bin metre tırmanışlı kıtalararası bir yarış. Bikepacking ile ve dışardan yardım alamadan gece gündüz sürüyorsunuz. Eski Fransa bisiklet turundan yola çıkarak yapılan bir yarış. 

Yaz kış bisiklet sürmeye devam ediyorum. 

Bisiklet sürmeye ne zaman başladın?

Bisikletten önce de spor yapıyordum. Futbol yaparken sağ ayak bileğimi kırdıktan sonra fizik tedavi olarak bisiklete başladım. Daha önce de sürüyordum ama hobi amaçlıydı. Bisiklet hoşuma gitti. Kısa sürede uzun mesafeler katederek devam ettim. Hayatımın bir parçası oldu. Hem işte hem de günlük hayatımda bisiklet yer aldı. 

Yeni başlayacaklara önerilerin ne olur?

Öncelikle bisikleti sevmeleri gerekiyor. Sevmeden yapılamaz. Uzun yol yapmak isteyenler için hobinin ötesinde zorlukları bulunmakta. Tavsiyem sürekli bisiklete binmeleri. Bisiklete iki hafta binmeyince performansınız düşüyor. Bu nedenle süreklilik önemli. Doğanın içine çıkıldığında insan farklı bir ruh haline bürünüyor. Zaten benim de bisiklete binme amacımın bir yanı da bu. Sürerek doğaya çıkıp, doğada sürüp, dağlara tırmanmak… Orada farklı bir psikolojiye giriliyor. Kendi içinizi sorguluyorsunuz aslında.

Fotoğraf çektirmeyi seviyorsun…

Evet. 2014’te arkadaşların bir markası için fotoğraf çekmeye başladık. Sonra süreç gelişti ve bunu bisikletle birleştirdim biraz. Bisiklet modası ile fotoğrafı birleştirerek farklı şeyler yapmaya çılışıyoruz. Farklı projelerimiz var. Bisiklet kalıbının dışında fotoğraf çekimi projelerim var. İnsanların hoşuna gidiyor. 

Bize biraz Transkontinental yarışından bahseder misin?

2013’te ilk defa yapılan transkontinental yarışı İngiliz Mike Hall tarafından düzenlenmiş. Eski Fransa bisiklet turunu örnek almış. Eskiden Fransa bisiklet turunda bisikletliler herşeylerini, yedek lastiklerini falan kendileri taşıyorlardı. Bu transkontinental yarışı da herkesin kendi malzemesi kendi üzerinde, yolda başınıza bir şey gelirse kendiniz başınızın çaresine bakıyorsunuz. Dışardan yardım almak yasak. Size bir GPS takipçisi veriyorlar ve bu şekilde yarışta sürekli takip ediliyorsunuz. 

Her sene rota değişiyor. Rota yaklaşık olarak 4000Km civarında oluyor. Ben 2016’da ilk defa katıldığımda Belçika’dan başlayıp Çanakkale’de bitiyordu. Ondan önce de İstanbul’da bitiyordu. Ben yarışı öyle duymuştum. Daha sonraki senelerde Belçika’dan başlayıp Yunanistan’da bitti. Geçen sene Bulgaristan’dan başlayıp Fransa’da bitti. 

Yarışta 4 tane “Checkpoint-Kontrol Noktası” oluyor. Bunlar genelde dağ geçitlerinin tepelerinde olmakta. Burada önemli olan aslında yarışı bitirmek. Kontrol noktaları için belli süreler var. Bu süreler içinde bitirmeniz gerekiyor. Birinci gelen genelde 8 günde bitirebiliyor. Biraz “insan dışı” performansla 4000 kilometreyi geçiyor. Ben ilk katıldığım sene 18 günde bitirdim. O zaman bisiklete yeni başlamıştım. Herşey benim için yeniydi. İkinci sene 15 günde bitirdim. Üçüncü seferde de yaklaşık 800Km kala, Saraybosna’da bir kaza sonucu bırakmak zorunda kaldım. 

Yarışa herkes bireysel olarak katılıyor. Ama aynı zamanda isterseniz çift olarak da katılabiliyorsunuz. Yarışa herkesi almıyorlar. Bir elemeden geçiyorsunuz. Çok başvuru olduğu için bu yapılıyor. Yaklaşık 300 kişi katılabiliyor. Bu 300 kişinin de yaklaşık 100-150’si yarışı bitirebiliyor. Yarışta bir sürü macera var. Orada biraz kendi kendinize kalıyorsunuz. Yanlızsınız, sürekli ve gece-gündüz sürüyorsunuz. İstediğiniz zaman uyumak, istediğiniz zaman yemek yemek tamamen size kalmış. 

Burada mümkün olduğunca az durmak ve ilerlemek önemli. Yol durumunu ve haritayı da daha önceden kendiniz çalışıp kendi rotanızı oluşturmanız gerekiyor. Çünkü sadece kontrol noktalarının geçilmesi önemli. Geri kalanını kendiniz önceden çıkartıp kullanmanız gerekmekte. Yolda rota değişebiliyor. Sizden önce giden yarışmacıların rotalarına bakıp daha iyi ise onların rotalarından da gidebiliyorsunuz. 

Yanınıza alacağınız malzemelerin listesi aslında oldukça uzun. Ben uyku tulumu almıştım. Pratik bir şekilde, mesela benzincide veya yol kenarında uyumak için. Bazen uyku tulumunu bile çıkarmıyordum. Çimende, toprakta yarım saat, bir saat uyuyup yola devam ediyorsunuz. 

Yarış genelde Temmuz ayının sonunda yani sıcakta oluyor. Ama bazen de fırtınaya da yakalandığınız oluyor. Neredeyse 3-4 gün sürekli yağmurda sürdüğüm oldu. Özellikle Alp bölgesinde… Balkanlara geldikçe hava ısınıyor. Bizim için psikolojik bir avantaj olarak katıldığım her üç yarışta da Türkiye’ye doğru geldim. Yaklaştığınızı hissetmeniz aslında sizi motive ediyor. Terse gittiğinizde belki biraz daha motivasyonunuz düşebilir. Ama burada önemli olan yarışı bitirebilmek. 

Başınıza bir şeyler gelebiliyor. Kaza yapan oluyor. Bu yarışta ölenler de oldu. Hatta transkontinentalin kurucusu Mike Hall böyle bir yarışta bitime 500Km kala Avustralya’da araba çarpması sonucu hayatını kaybetti. Üzücü bir olaydı. Dikkat etmek gerekir. Burada yorgunluktan bitkin düşebiliyorsunuz. Bisiklet üzerinde gözlerimin kapandığını hatırlıyorum. O anda uygun bir yere çekip 15-20 dakika uyuyup toparlayıp tekrar devam ediyorsunuz. 

Bunlar çok dikkat edilmesi gerekenler. Uzun mesafe sürüşünü bilenler için uyku en büyük sorun oluyor. Gece gündüz sürdüğünüz için dikkat dağılıyor. Araçlara ve yola çok dikkat etmek gerekiyor. Kazalar da bundan oluyor. 

Bu seneki yarış pandemiden dolayı iptal edildi. Seneye katılacağım. 

Yarışta kullandığın bisiklet özel bir bisiklet mi?

En son kullandığım titanyumdu. Daha çok endurans bisikleti. Daha konforlu oluyor. Ama yarışa katlanır bisikletle bile katılan var. TT bisikleti ile katılan da… Tabii bunların hepsi yarışı bitiremeyebiliyor. Şu ana kadar katlanır ile bitiren olmadı. Bambu bisiklet gördüm mesela. 60 yaşın üzerinde katılan çiftler gördüm. Onlar tabi eğlence için katılıyor. 

Bu arada bu yarışın bir ödülü yok. Birinciye bir para ödülü veya maddi bir şey yok. Manevi bir ödül oluyor. Adam 4000 kilometreyi 8 günde bitiriyor. Bu büyük bir başarı. Günlük 400-450 km ve tırmanışlı etaplar oluyor. 

önemli olan burada yarışı bitirebilmek. 15 günlük ortalama bitirme süresi size hiçbir yerde göremeyeceğiniz bir tecrübeyi yaşatıyor. 

Bize son olarak söylemek istediğin bir şeyler var mı?

Böyle bir şey yaptığınız için size teşekkür ediyoruz, bisikletseverler adına. Umarım daha güzel şeyler de yaparsınız, yaparız. Ülkemizde bisikletin gelişmesi için hepimiz bir şekilde uğraşıyoruz. Bisiklete binerek bunu sağlamaya çalışıyoruz. Yavaş yavaş ilerliyor ama bir ilerleme olduğunu hepimiz görüyoruz. İnsanların biraz daha duyarlı olması gerekiyor. Bisikletin de bir araç olduğunu bilip sağ şeridin bisikletlilere de ait olduğunu bilmeleri gerekiyor. Bunu bildikten sonra sürücülerin de yayaların da dikkat edeceğini düşünüyorum.