Alper Şensan’ın Velothon Berlin Macerası

Bu sayımızda aslında birçoğumuzun yakından tanıdığı spor ve organizasyon insanı olan Alper Şensan ve onun geçtiğimiz yıl katılmış olduğu Velothon Berlin yarışı izlenimlerini kendi ağzından sizlere aktarmak istiyoruz. Ama önce Velothon Berlin ve Alper Şensan hakkında biraz bilgi verelim.

Velothon Berlin Nedir?

Öncelikle kısaca Veloton Berlin’den bahsetmek gerekirse, Almanya’nın başkenti Berlin’de koşulan Velothon Berlin, Avrupa’nın en büyük ikinci yarışı. UCI Avrupa Tur yarışları arasında 1.1 kategorisinde yer alan yarış, her yıl mayıs ayında gerçekleştiriliyor. Berlin caddelerinden geçen yarışa, her yıl yaklaşık 13 binden fazla katılımcı ve 250 binden fazla seyirci ilgi gösteriyor. Başlangıç, orta ve ileri seviyedeki her yaştan bisikletliye hitap eden yarış Velothon Berlin, Avrupa’da oldukça popüler ve sevilen bir organizasyon.

Alper Şensan Kimdir?

Alper Şensan aslında içimizden biri ve tam anlamıyla bir sporcu yürek. Yurt içi ve yurt dışında katıldığı çeşitli Gran Fondo, Ironman 70.3 ve triatlon yarışlarının yanı sıra bize göre en büyük başarıları arasında 2016 yılında 16km’lik Cebelitarık Boğazı 4 saat 55 dakikayla geçişi ile 2018 sezon sonunda Oceanman Dubai Dünya Şampiyonasına katılmaya hak kazanmış olan ilk Türk sporcu olması onun en beğendiğimiz sportif başarıları arasında yer alıyor. Tüm bu sportif başarılarının yan sıra onun farklı bir kimliği olan organizasyonel yanından da bahsetmekte fayda var.

Şensan, geçtiğimiz yıl oldukça büyük ve önemli bir küresel bir açıksu yüzme maratonu serisi olan Oceanman yarış organizasyonunu ülkemize ve sporseverlere kazandırdı. Geçtiğimiz Mayıs ayında Alanya’da ilki gerçekleştirilen yarışa 23 ülkeden 627 sporcu katıldı. Bu yıl ikincisi yine Alanya’da 9-10 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek. Üstelik Şensan’ın bu yılki projeleri sadece Oceanman’le sınırlı kalmıyor. 

Kendisi ile yaptığımız görüşmede 12-13 Eylül 2020 tarihlerinde Çeşme’de gerçekleşecek küresel triatlon yarış serisi olan Ocean Lava’nın da müjdesini buradan verebileceğimizi söyledi. Önümüzdeki günlerde resmi duyurusu yapılacak olan yarışın kayıtları da beraberinde açılacak. Ocean Lava yarışı, orta mesafe (halk arasında half ironman veya 70.3 diye bilinir) ve sprint mesafe yarışları şeklinde iki ayrı mesafeyi triatlon severlerin tercihine sunacak. Ana branşı triatlon olmayan ve tam mesafe koşmak istemeyen farklı branş sporcuları için takım yarışları da gerçekleştirilecek. Eğer Çeşme otobanında bisiklet keyfi yaşamak isteyenlerdenseniz aman bu fırsatı kaçırmayın deriz. Bu kadar ön bilgiden sonra artık Alper Şensan’ın Velothon Berlin gözlem ve izlenimlerine geçebiliriz. 

Velethon Berlin

“Daha önceleri hakkında harika şeyler duyduğum Velothon Berlin Granfondo’suna 2018 yılının Mayıs ayında katılmıştım. Bilinmeyen bir nedenle, 2019 yılında maalesef tekrarı olmadı. 2020 sezonunda tekrar organize edilmesi halinde gitme imkanı olanların asla kaçırmaması tavsiyesi ile işte size Velothon Berlin Granfondo kapsamlı TBT’si.” 

“Pazar günkü yarış için perşembe öğle saatlerinde Berlin’e indim. İlk kez bisiklet çantası ile seyahat edeceğim için olay gözümde büyüyordu açıkçası. Berlin Havalimanı’na inince çok kolay şekilde çantama ulaşarak terminal önündeki taksi durağından hiç bekleme yapmadan kalacağım adrese doğru yola çıktım. Airbnb’den kendime güzel dekore edildiği belli olan bir dairenin bir odasını kiralamıştım. Ev sahibi çok tatlı bir İtalyan kızdı. Ev gerçekten harika idi. Çok modern şekilde dekore edilmiş, çok kaliteli mobilyalar ile döşenmişti. Kalacağım oda oldukça ferah ve çok rahat çift kişilik bir yatak vardı. Evin her mekanı oldukça geniş ve aydınlıktı. Ev, park manzaralı olduğu için balkonunda oturup, sabahları kahve içmek pek keyifliydi. Geldiğim günün aksamı ev sahibi tatil için Frankfurt’a gidince 4 gün boyunca koca ev bana kaldı. Hemen yakındaki marketten kahvaltılık ve atıştırmalık yiyecek içecek alışverişini yapıp buzdolabına yerleştirdikten sonra, bisikletimi çantadan çıkarıp tekrar kurdum.” 

“Ertesi sabah yarış kitini almak için erkenden start noktasındaki dağıtım noktasına gittim. Büyük bir çadır içinde ondan fazla bankodan hiç sıra beklemeden kitimi aldım. Her gelene gülen yüzle, sıcak bir hoş geldiniz diyen görevliler daha ilk saniyeden kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyorlardı. Organizasyon tarafından iki hafta önce mail olarak gönderilen barkodu, görevlilerden biri okuyucudan geçirip, binlerce zarf arasından hemen bana ait olanı hızla çıkardı. Zarfı açarak içindekileri tanıttı. Bisikletime ve formama hangisini nasıl takacağımı detaylı şekilde izah etti. Ayrıca, yarış tanıtım broşürü vererek, önemli noktaları izah etti. Harita üzerinde start noktalarını, çanta bırakma yerlerini, finişte kullanabileceğim duşları, masaj yerlerini, beslenme noktalarını göstererek, start sabahı dikkat etmem gereken hususları açıkladı.” 

“Yandaki destek masasındaki güler yüzlü kızlar tüm sorularınıza cevap veriyorlar, dilerseniz yarıştaki parkur kategorinizi bile değiştirebiliyorlardı. 60, 100 ve 165K’lik 3 parkur vardı. 165K’ya kayıt yaptırmış olmama rağmen bir an içimden 100’e indirmek geçmedi değil. Ama buraya kadar gelmişken 165K binmek lazım diyerek tekrar kendimi motive ettim.” 

“Kayıt çadırının içinde aynı zamanda hatıra ürün satış alanı vardı. Bir şapka ve bir tişört aldım. Ürünler son derece kaliteli idi. Denemek için soyunma kabini unutulmamıştı. Çadırın yanında ana sponsorlarından olan Almanya’nın en büyük bisiklet mağazası Stadler’in ürün satış çadırı ve Erdinger’in alkolsüz bira satan tırları vardı. Sabah erken olmasına rağmen bira satışı tam gaz başlamıştı.” 

“Öğleden sonra bisikletim ile şehirde biraz dolaşmaya ve start noktasını görmeye gittim. Berlin inanılmaz bir bisiklet şehri. Trafik tamamen bisikletlilere göre dizayn edilmiş desek abartı olmaz. Hemen her yolda ve kaldırımda bisiklet için ayrılmış alanlar mevcut. Araba kullanıcıları inanılmaz şekilde bisikletlilere dikkatli ve saygılı. Ayni şekilde bisikletliler de araçlara. Bisikletliler, arabalar ile birlikte kırmızı ışıkta durup bekliyorlar. Hatta bisikletliler için daha alçak seviyede ayrı trafik ışıkları var. Yeşil, önce bisikletliye yanıyor, 1-2 sn sonra araçlara yanıyor. Böylece bisikletlilere hareket etmeleri için bir zaman tanınmış oluyor. Şehir zaten devasa bir park seklinde. Her yer yemyeşil ve cıvıl cıvıl kuş sesleri her yeri sarmış. Şehir içindeki parklar ise içinde bisiklet yolları olan balta girmemiş orman gibi. Bisiklete binmenin keyfini doya doya yaşıyor insan.” 

“Cumartesi günü kahvaltı sonrası bisikletime atlayıp kayıt yapılan yere gittim. Esas geniş expo alanı bugün kurulmuştu. 40’tan fazla firmanın standı ve ürün satışı vardı. Neredeyse bir bisiklet fuarı gibiydi. 3-5 parça bir şeyler aldıktan ve Alman’lara uyarak öğleden önce alkolsüz 2 bira götürdükten sonra expo alanından ayrılıp ormanı andıran şehir parklarının içinde bisikletle gezdim. Pazar sabahı güneşli harika bir sabaha uyanmıştım. Kahvaltımı yaparak, bisikletim ile evden ayrılıp start alanına doğru sürdüm. Yarışa katılan sporcu sayısının 6500 kişi olduğunu ve 60 – 100 – 165km’lik 3 farklı parkur da olduğunu düşünerek oldukça karışık bir start olacağını tahmin ediyordum. İnternetten kayıt olurken katılacağım parkurda yapabileceğim ortalama minimum hızı beyan etmiştim. 165km’lik parkur için 32-42km/h arası ortalama hız seçilmesi gerekiyordu.” 

“Ortalama 32km/h altında performans çıkarabilecek bisikletlilerin 165K parkurunda yarışmalarının önüne geçilmiş oluyordu. Nasıl bir kaos olacak acaba derken, gördüm ki, start öncesinde parkur mesafesine bakılmaksızın ortalama hız üzerinden gruplaşma yapılmıştı.”

“Start uzunluğu yaklaşık 1km vardı. 6500 bisikletli ancak sığıyordu doğal olarak. Benim grubum C idi (34km/h). Haritada C’nin yerine evden çıkmadan önce baktığım için doğrudan o noktaya doğru sürdüm. Start noktası bariyerlerle tamamen izole edilmişti. Her bir grubun olduğu yerde start parkuruna giriş kapısı vardı. Görevliler göz ucuyla çiplere bakarak, yarış numaralarının takılıp takılmadığını hiç hissettirmeden kontrol ediyorlardı.” 

“Start öncesi çalan güzel müzik herkesi havaya sokuyordu. Starta doğru, hoş geldiniz, şu kadar ülkeden bu kadar katılımcı var anonsları yapılırken, en yaşlı katılımcı olan 82 yaşındaki bir amcanın adını anons ederek alkışlattılar. Sonra o gün doğum günü olanların isimlerini anons ederek happy birthday söylendi binlerce kişiyle. Parkur esnasında karşımıza çıkacak kritik 1-2 nokta üzerine detaylı bilgiler verildi ve en az 5-6 kere tekrar edip, dikkatle ikaz ettiler.”

“İlk çıkıştan yaklaşık 10 dakika sonra benim grubuma sıra gelebildi ve pedallara asıldık. 165km’lik parkur, şehir içi yollar, şehir dışı kırsal alanlar, otoyolun bir yönünün tamamı olmak üzere kapatılmış ve izole edilmişti. Taşıt ve yaya çıkabilecek her noktada üzerinde fosforlu sarı yelekler olan en az bir görevli vardı. Virajlara yaklaşırken 150m öncesinden büyük, turuncu renkli, yolun hem sağına, hem soluna yerleştirilmiş, viraj dönüş yönünü gösterir tabelalar ve herbir tabela altında yine sarı formalı, eli sarı bayraklı ve sürekli kesik kesik düdük çalan görevliler vardı. World turlarda gördüğümüz gibi, en ufak riskli yerde, birden fazla görevli bayrak ve düdüklerle yarışmacıyı uyarıp, gitmesi gereken yönü gösteriyordu. Tüm virajların en keskin dönüş noktası yumuşak dolgu malzemeleri ile kaplanmış, kayarak düşebilecek birinin yumuşak bir yere çarpması garanti altına alınmıştı.” 

“Tren raylarına yaklaşırken 300m öteden tren rayı hemzemin geçişi olacağını gösterir büyük, renkli uyarı işaretleri vardı. 60 ve 165K parkurunun ayrım noktasını ıskalamak imkansızdı. O kadar önceden uyarı başlamasına rağmen ilk ayrımı kaçıranlar için 150mt sonra ikinci bir ayrım daha vardı.” 

“Beslenme ve su noktaları ise şehir merkezi dışındaki benzin istasyonlarının içine kurulmuştu. Böylece durmayacak sporcular için herhangi bir risk oluşturmadan parkurdan çıkıp pitstop yapan Formula 1 araçları gibi benzin istasyonuna girip su ve besin (meyve, gel, enerji bar) alabiliyordunuz. Verilen suyun soğuk olduğunu da belirtmek isterim. Tüm beslenme noktalarında mataranıza soğuk su doldurma imkanımız vardı.” 

“Parkur boyunca tüm görevliler gülümseyerek alkışlıyor ve sporculara tezahürat yaparak destek oluyorlardı. 4-5 saattir ayakta dikilip görev almalarına rağmen o insanların yüzündeki gülümseme ve enerji dolu alkışlamaları eksik değildi. Halkın desteği ve katılımı da harikaydı. Evlerinin önüne şezlong çekip kornalarla sporcuları destekliyor ve tezahürat yapıyorlardı. Bahçeli ev sahipleri, yol kenarına çıkardıkları masalarda hem kahvaltı yapıyorlar, hem de bisikletlileri izliyorlardı. Genç biri ise üşenmeyip baterisini sokağa kurmuş, gecen sporculara bateri çalıyordu.”

“Yarış sırasında olanlar ülkemizde pek de görmeye alışmadığımız şeylerdi. Her viraj ve dönüş öncesi, sanki hafta sonu grup süründeymiş gibi hemen tüm yarışmacılar dönülecek yönü arkadan gelenlere işaret ediyordu. Yerde düşmüş olan bir matara varsa işaret ediyorlardı. 75.km’de peloton içinde biri aniden önüme kırınca ön tekerim onun arka tekerine çarptı ve usulca yere kayarak düştüm. Hemen 4-5 yarışmacı durdu yardıma geldi. Bir tanesi çıkan zincirimi takti, frenlerimi kontrol etti. İyi misin diye sordular. Hatta tekrar bindikten sonra 4-5 dakika boyunca iyi olduğumdan emin olana kadar bana refakat ettiler. Ufak bir asfalt yanığı ve aşınmış bir tayt ile kazayı atlattım. Bir ara sürerken hapşırdım. 2-3 kişinin Almanca çok yaşa demesi de çok hoşuma gitti doğrusu…” 

“Son 40km’de kafa rüzgarına maruz kaldığım için bir hayli yorulmuştum. Son 15km’de iyice halsiz hissederken yanımda biri bitiverdi. “Haydi yavaşlama!” devam dedi. Son 15 km boyunca bana eşlik etti, tempo yapmamı sağladı, kendisi zinde olmasına rağmen basıp gitmedi, sürekli beni çekti ve bitişi görmeme destek oldu. Yarış sonrası bir saat kadar bira içip sohbet ettik.” 

“Finişte, organizasyonun kalitesine yakışır beslenme ve dinlenme alanı vardı. Masalar üzerinde çok büyük kaplar içinde dilimlenmiş muz ve portakallar vardı. Portakallar soğuktu. Hemen yanda hazır olarak bekletilen su dolu büyük karton bardaklar vardı ve bu su da soğuktu. Bankonun arkasındaki görevliye mataramı verip su doldurmasını rica ettim. Kız önce mataramı bir güzel yıkayıp çalkaladı ve taze su ile doldurdu. Su tabii ki yine soğuktu. Hemen yan masada askeri bir düzende titizlikle serilmiş protein ve enerji barları vardı. Çok iyi bir bisikletli olmadığım için son %20’lik dilimde finiş görmüş olmama rağmen beslenme alanındaki her şey bol ve taze idi. Az ilerideki Erdinger standından da buz gibi kocaman bardaklarda alkolsüz biramızı ücretsiz alıp çimenlerin üzerine oturup keyif yapmaya başladık.”

“Finiş alanında bulunan portatif duşların yanında el yüz yıkamak için portatif lavabolar vardı. Tabii ki su oradan da soğuk akıyordu. Kafamı çeşme altına sokup kendime geldim. Bazı sporcular start öncesi emanete bıraktıkları çantalarını alıp, duş aldılar ve üstlerini değişip alandan ayrıldılar.” 

“Son 15K’da tanıştığım ve beraber finiş gördüğüm Alman Jürgen ile anı fotosu çektirip, facebooktan birbirimizi ekleyip vedalaştık. Artık, güzel bir duş alıp, daha sonra güzel bir yemek yemek için bisikletime atlayıp eve doğru pedal çevirmeye devam ettim.”

“Uzun lafın kısası, bir organizasyonun nasıl yapılması gerektiğini, insana, sporcuya, doğaya nasıl saygı duyulduğunu görmek, medeniyet seviyesinin zirvesini yaşamak, kah yoğun ormanların içinde, kah şehrin simgesel caddelerinde, kah uçsuz bucaksız yemyeşil çayırlarda, kah trafiğe kapalı dört şeritli otoyollarda, ama her daim harika bir asfaltta, müthiş sporcular ve güzel insanlar ile huzurla, güvenle, keyifle pedal çevirmek, her şeyden öte Berlin’i doya doya solumak için bu yarışa bir gün mutlaka katılmayı imkanı olan herkese şiddetle tavsiye ediyorum.”

Yazar /

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


Yazmaya başlayın ve aramak için Enter tuşuna basın